2 Aralık 2008 Salı

Tamamen Bir Elma Mevzusu

.......


Hikayenin en başını ben de hatırlamıyorum ama şöyle bişeydi sanırım;..



Kendi dairemde yeterince şeyle meşguldüm, etraf darmadağınıktı. Ben bi yandan toplarken farkında olmadan da bi yandan dağıtıyordum sanırım. Pencereler içerinin sıcağından-dışarının soğuğundan sürekli buhulanıyordu. Dışarıyı görebilmem için çok kısa anlarım vardı. Gözüm bir yere daldığında herhangi birinin bunu farkedip önümden elini geçirmesi kadar az bir an.



Bir gün yine kendi yağımda kavrulurken camıma atılan taşın sesini duydum. Yanıldığımı sandım. Geri döndüm telaşıma. Sonra bir daha duydum , sonra bir daha .. cama ne zaman yaklaşsam sadece gölgesini görmeye yetişebildim.



Bir süre sonra kendi içinde bi ritm yakaladı cama vuran taşların çıkardığı sesler. En başlarda güzel bile geldi,ama sonraları sürekli aynı melodinin kafamın içinde dönüp durması gitgide sinirlerimi bozmaya başladı.Ne yaptıysam susturamadım, çünkü artık cama değmese de o taşlar içimdeydi sesleri.
Kurtulmalıydım onlardan, bi gece tamam dedim oturdum pencerenin dibine, araladım tülü. Bütün soğuğun içeri girmesi ihtimalini de göze alarak oturdum bekledim, hatta belki soğuk iyi bile gelebilirdi. aşağıda bir yerlerde gölgesinin ucunu görür görmez sarıldım elimdekine, taş cama ermeden saksı çoktan kırılmıştı bile.



Pencereyi öyle bir kapattım ki, rüzgarı üşüttüğümü farkettirdi. Kurtuldum artık diye sevinerek aralık bıraktığım kapının önünden geçtim. Ne zamandan beri öyleydi,ne zaman aralamıştım o kapıyı, o kadar rüzgara rağmen nasıl çarpmadı diye düşünmeden kapatmaya yöneldim.
Tam eşikteyken rastladım ona, elinde saksıdan geri kalanlarla çiçeği toprağıyla avuçlayıp gelmiş.
Kaldık öylece, gölgesinden sonra ilk defa kendisini gördüm. O kadar şaşırdım ki içeri bile davet edemedim eşikte kalıverdik uzunca bi süre ne yapıcağımızı bilemeden.


Sonra bir an nasıl oldu anlamadım eli elimde çıkmışız çoktan o daireden, kendimize nasıl bir daire çizdiğimizi anlamadan.


Çiçeği kurtardık sanırım, toprağı değişti saksısıyla beraber,suyu güneşi tam istediği gibi. Yerini de sevdi galiba ne zaman çiçekleneceğini biliyor.

Penceredeki taşlara gelince eski daireme gitmedik daha içerisi çok karışıktı. Önce oraları toparlamam lazım onları nereye koyduğumu bilebilmem için.
Pencerem de ne işleri vardı hala bilmiyorum. Sanırım gerekmiyor da ...

Ve hayır ne kadar su çarparsam çarpıyım yüzüme rüya değildi bu anlatıklarım, çünkü önce suya anlattım nereye aktığını bilmeden.Evet gereksizliğinden ziyade onu ben dahil kimse bilmiyor ki zaten...

1 yorum:

Kabraxis dedi ki...

Hikayenin başını bir de böyle dinlemek gerekyormuş :)